Tuğra

II. Mahmud'un Tuğrası
Topkapı sarayı'nın giriş kapısındaki III. Mustafa'ya ait tuğra
I. Orhan ve I. Murad'ın tuğraları
II. Abdülhamid'in tuğrası (1876)

Tuğra, (Osmanlıcaطغرا, Tuğra) padişahın ismi ve lakabı bulunan alâmet, imza. Tuğra, hat sanatının bir kolu halinde yüzyıllar boyunca usta hattatlar eliyle yazılmıştır.

Türkçe’de kelime olarak padişahın ismini ihtiva eden özel bir işaret, padişahın imzası gibi anlamlar ifade eder. Aslı Oğuzlehçesinde tuğrağ olup, hükümdarın basılmış imzası demektir.

Orhan Gazi tarafından kullanılan ilk tuğra Orhan bin Osman ifâdesinden ibâret olup, tuğralardan ilki 1324 diğeri 1348 tarihlidir.

Birinci Sultan Osman Gazi'ye ait bir tuğraya günümüze dek hiçbir yerde rastlanmamıştır. Bu nedenle 36 Osmanlı padişahı; ama 35 Osmanlı padişah tuğrası vardır.

Yapısı

Tuğranın çeşitli kısımlarının adları
Sultan IV. Mehmed'in mülkname'sinde kullandığı tuğra (1662)
III. Selim'in tuğrası (1789)
Sultan I. Mahmud'un Fermânında kullandığı tuğrası (1741)

Padişahın kendisi ve babasının isminin yazıldığı kısma, taht, kürsü veya sere adı verilir. Buradan sola doğru uzanarak aşağıdan yukarıya doğru uzayan ve iç içe iki kavisten meydana gelen kısma ise, beyze veya sancak adı verilir.

II. Bayezid'ın Berat'ında kullanılan tuğrası (1486)

Kanuni Sultan Süleyman'ın Tuğrası:

  • Halk arasında sele de denilen, sözlük anlamı Açık duran başparmağın ucundan işâret parmağının ucuna kadar olan uzaklık demek olan sere veya kürsü; tuğranın metin kısmıdır. Bunda pâdişâhın ve babasının adları ile Şah, Han, el-Muzaffer kelimeleri yazılıdır.
  • Beyze: Bin ile Han kelimelerinin 'n' harflerinin kıvrılmasıyla meydana gelen ve iç içe yazılan iki kavise denir. İç beyze ve dış beyze adı verilen bu iki kavis tuğranın sol tarafındadır. Dâimâ kelimesi bunun ortasındadır.
  • Tuğ veya elif: Tuğranın yukarıya uzanmış olan mızrak şeklindeki ||| çekmeye (üç elife) verilen addır. Bunların üzerine flama gibi çekilen kıvrıklara zülüf veya zülfe denmektedir.
  • Tuğranın Kolları (Hançere veya kol): Beyzelerin devamı olan ve el-Muzaffer kelimesinin üzerinden geçerek tuğranın sağına doğru paralel iki çizgi halinde uzanan kısma denir.

Kullanımı

Önceleri; ahidname, menşur, name-i hümâyun, mülknâme, ferman, vakfiye, berat vb. üzerine ve ortaya yazılan tuğra, sonraları; para, defter ve kâğıtların başına bir hanedan arması halinde bayraklarda, pullarda ve resmi yapılarda da kullanıldı.

Tuğra, vesikalarda; tevki-i hümayun, nişan-ı hümâyun, nişan-ı şerif-i âlişan, misal-i meymun, alamet-i şerife, tuğra-i garra diye de isimlendirilmiştir.

Tuğra çekene; tuğrai, tevkii, nişancı, tuğrakeş ve tuğranüvis de denilirdi.

II. Abdülhamid'in tuğrası ve II. Wilhelm'in monogramı, Istanbul (1900)

Şehzade tuğraları

Şehzadeler, isimleri ile tuğra çektirirler, emirler yazdırırlar ve bu suretle kendi idareleri altındaki bölgelerde bir padişah gibi hüküm sürerlerdi. Yalnız kendi adlarına para bastıramaz ve namlarına hutbe okutamazlardı. Bu iki imtiyaz yalnız padişahlara aittir.

Tuğraların kaldırılması hakkındaki kanun

15 Haziran 1927 tarihinde tuğraların kaldırılması ile ilgili bir kanun hazırlanmıştır.

Kaynakça

  • İsmet Keten, "Tuğra Hat Sanatı"
  • Ahmet Efe, "Osmanlı Padişahları" (1996), Konya
  • Kaymaz Rıfkı, Osmanlı Padişahlarının Tuğraları, Ankara 1999.